Kendin ile

Birbirimizle baş başa kaldığımız bu süreçte kendimizi iyice tanımaya çalışalım.Ben olmanın nasıl bir his olduğunu iyice kavrayıp, doğru bir şekilde yorumlayalım.Peki bunu nasıl başaracağız ? Zihnimiz mi bu süreçte bize nasıl yol gösterecek? Özgür olmak isteyecek kim ? Bedenimiz mi yoksa düşünceleriz mi olacak ?

Hadi hep beraber bu yolculuğa birlikte çıkalım…

Nasıl tanırız kendimizi ?

Mesela en severek yaptığın işi düşün; bu iş uzun süredir seni oyalayan bir eylem haline dönüşmüş.Bu eylemle aslında mutlusun sanıyorsun fakat kendini kandırıyormuşsun.

O kadar alışmışsın ki bu yaptığın işe,bazen değişimlerin bile farkına varamamışsın.

Bir kabın içine sıkışıp kalmış gibisin.Biliyorsun ki,bir çıkış yolu var fakat sen kapıyı sürekli görmezden geliyorsun.Her seferinde o kapının önünden geçip duruyorsun da çıkmayı akıl edemiyorsun.

Peki bu bildiğin halde çıkmak istemediğin çıkış kapısını neden göremiyorsun ? Çünkü o çıkış kapısına hiç şans vermiyorsun.

Kendini sürekli görmezden geliyorsun…

Ne yapmalıyız ?

İlk önce, her zaman yaptığın alışkanlıklarına bir ara ver.Severek yaptığın tüm eylemler,alışkanlıkların olarak kalıp,rutinleşmiş mi önce onu bir gözlemle..

Yeni bir hobi bul hemen kendine.. Bakalım vücudun,düşüncelerin ne tepki verecek sana..

Kendini iyi dinle bu süreçte.. Arzular,hırslar.. Hepsi peşinden geliyorlar değil mi ? Korkma onları derinlemesine hissetmeye çalış.

Sonrasında tüm bunları bir kenara bırakmak isteyeceksin,tüm iyi dileklerini,hayallerini öylece ortada bırakıp çekip gitmek…

Başta özgür hissediyorsun kendini..Biliyorsun ki zihnin hayallerin için bile bir plan yapmıyor.Özgürsün sadece yaşadığını hissetmek istiyorsun.

Görevlerini,sorumluluklarını ve de ödevlerini düz bir duvara bırakmışsın ve sürekli o duvarı renklendirmeye çalışıyorsun.

Her bir köşesini farklı renklere boyuyorsun, boyadıkça da ne kadar karmaşık hale geldiğini fark ediyorsun.

Çünkü doğru renkleri bir arada kullanmıyorsun. Ama başaracaksın,doğru tonu ve sana en uygun rengi bulacaksın.Diğeriyle yakıştırıp renklendirmesini yapacaksın..

En çok da sana yarayacak bu yarattığın tablo.

Kendini güzelleştirip ,aslını değerlendireceksin..

Kırmızı ruj

Bir sabah uyandım ve bugünün benim için farklı olacağına inandım. Tıpki diğer sabahlarda yaptığım gibi aynı hislerle uyandım,giyindim ve saçlarımı taradım.

Yüzüme henüz makyaj yapmamıştım ve çantamdan en sevdiğim kırmızı rujumu çıkarıp dudaklarıma sürdüm.

Aynadaki yansımama baktım, mutlu bir yüz gördüm .Akşamdan ütülediğim kıyafetlerimi üstüme takıp hemen dışarıya attım kendimi.

Sabahın en erken saatleri olmalıydı ki kimse yoktu ortalıklarda . Üstelik ben okula gitmek için evden ayrılmıştım.


Sonbaharın son günleriydi.Yerlerde ağaçlardan bunalmış bir sürü yapraklar vardı. Onlar da zamanın bittiğinin farkındaydılar. Öylece yere serpilmişlerdi.


Issız sokaklarda yürürken bir anda karşıma bir adam büründü. Karşıma geçip bana taciz eden bakışlar atıyor ve de yüz ifadeleriyle beni arzulayan bakışlar atıyordu.

Evet resmen beni taciz ediyordu.O zamanlar çok küçüktüm ve de kimseye anlatamamıştım. Bir sene beni takip etti her zaman yanımda olduğunu fark ettirdi.

Artık sabahlar eskisi kadar umutlu uyandırmıyordu beni. Fakat o gün farklıydı,yine aynı hisle uyanmıştım aynaya baktım ve kırmızı rujumu sürüp tekrar yola çıktım.

Yine karşımda beni karşılıyordu . Cesaretlendim ve ‘neden beni takip ediyorsun yeter artık’ dedim. Utanmış olduğunu varsayarak yanımdan hemen uzaklaştı.

Ve ben o adamı bir daha hiç yolumda görmedim. Ama bu cesareti toplamam benden bir senemi çaldı. Her sabah korkularla yola çıkarken aslında daha da güçlenmiştim.

Bu yazıyı yazıyorum çünkü ben bu süreci atlattım.Ben kırmızı rujumu ruhuma katarak her sabah aynı güç ile yola attım kendimi.

Belki başıma daha kötü şeyler de gelebilirdi ama ben gücümün artık farkındayım. Ve o gün kendime bir söz verdim . Asla kırmızı ruju sürmekten vazgeçme …

Sınırlar

Hayatın içerisinde çoğu zaman iyi birisi olmak için çabalar dururuz.Kimi zaman en iyisi olmak uğruna,hayat denen bir savaşa katılırız .

Katılacağımız bu savaşta kendimiz yolumuz için sınırlar belirleriz .Kimi zaman bu sınırların ne üzerine çıkarız ne de bir başkasının bu sınırlara erişmesine müsade ederiz.

Çoğu zaman da sınırlar üzerimize birer yük olur.Hep bir diğerinin mesafesine geçmekten korkarız.

Kararlarımız, doğrularımız ve ilişkilerimiz bu sınırlar üzerine kurulur.Kendi oluşturduğumuz bu tabu, aslında olmak istediğimiz ve de bulunduğumuz profili sürekli sorgulatır.

Gerçekten bu muyum? Hayattan ne istiyorum ?

Bu sorgulamaların temel sebebi,kendimize çizdiğimiz sınırsız sınırlardır.

Bu zamanlarda iyiyi oynamak ve de bu düzene ayak uydurmak zorunda kalırız.

Haydi bugün kendimize bir şans verelim . Ve de hayatımızdaki sınırların bir adım ötesine geçelim.

Geçelim ki gerçekten olmak istediğimiz nokta neresi onu keşfedelim.

Mevsim sonbahar

Bazı zamanlar da sizde yürüdüğünüz yolda yalnız olmaktan korktunuz mu ? Her gün yürüdüğünüz yolun gerçekte ne kadar ıssız ve sessiz olduğunu en son ne zaman fark ettiniz ?

Ben yolumu kaybettiğim zaman fark ettim. Her gün yürüyüp alışkın olduğum yolun sonuna gelemeyince anladım.


Yolun bittiğini anladığımda aslında baştaki yolun bildiğim yol olmadığını anladığım zaman fark ettim .


Zaman zaman bu kayboluşlar,savaş mücadelemizdir.Yolun farklı bir yol olduğunu anladığımızda ise o yolun sonunu görmek için yürür dururuz.

Sonbaharın son günlerinde kalemimi ilk kez kullanmaya başlıyorum.Ben de yolumu yeni oluşturuyorum üstelik sürekli kaybetmekten zevk aldığım yolumu .

Rotanız belli bile olsa, bazı zamanlar yönünüzü değiştirmekten korkmayın.Yeni keşfettiğiniz yol belki de sizi esas yola götüren kestirmeniz olacaktır.

Seçeneklerimiz

Yaşadığımız yer ve bulunduğumuz nokta aslında bizim seçimlerimizin sonuçları değiller midir?

Haydi bunu bir de hayattan örneklerle destekleyelim.Seçimler bütünlüğümüzü oluşturur.Karakter,huy ve davranışlar seçimlerimizin yansımadır.

Çoğu zaman bu seçenekler arasında en iyisini seçmek isteriz.Mesela mağazada bir kıyafet beğendik ve satın aldık fakat daha sonra modası geçti burada yapacağımız ilk şey bir diğerini seçmek olacaktır.

İleriye dönük bu seçimimiz çoğu zaman bizi tatmin etmez . En sevdiğiniz tişört bi anda modası geçmiş ,bir kere bile giymeden rafa kaldırdığımız bir eşyaya haline dönüşür.

Hayatımızdaki seçeneklerin fazla olması bizi hemen bir diğerine yönlendirir.Bunun peşine hemen bir örnek daha verelim.

Düşünelim ki; Bir Pazar günü , sabah kahvaltıların planlandığı ve hemen ardından kahvelerin içildiği huzurlu saatlerin geçildiği bir gün.

Siz de huzurlu bir kahvaltı yapmayı planladınız fakat seçenekleriniz daha sonra o kadar artacak ki,aslında huzurlu olarak geçmesini plandığınız gün sizin için işin içinden çıkılmaz bir hale dönüşecek.

Eğer hayatın içerisindeki seçeneklere yoğunlaşırsanız içerisinden çıkamazsınız.Çoğu zaman bu seçenekler seçimlerinizi de etkileyecektir.

Seçimlerimiz bizi temsil edecek ve de seçenekler bizi sıkıştıracaktır ..

Aitlik

Zaman zaman bazen birine bazen ise bir yere ait olmak isteriz . Çoğu zaman ait olduğumuz yerlerde tutunup kalırız.

Hayat sürekli olduğunuz noktanın size uygun olup olmadığını sorgulatır.Bu zamanlarda doğru kararlar vermek isteriz.

Kim bilir belki de hayal ettiğiniz şeyler aslında ait hissetmediğimiz noktanın taa kendisidir. Bunu denemeden çaba sarf edemeden göremeyiz.Sürekli boğuştuğumuz bu hayatın içerisinde bunu sorgulamaya odaklanırız.

Şu an neredeyim ? Nerede olsam mutlu ve huzurlu olurdum? Her gün bulunduğumuz noktanın bir adım ötesine geçmeyi arzularız.

Sorguladığımız soruların cevabını bulmakla uğraşmaz, yeni bir aitlik belirleriz kendimize. Evet orada olsam mutlu olurum dediğimiz noktaya ulaştığımızda ise gerçekte bir diğerine odaklanmışızdır.

İşte tam da bu süreç olmak istediğin ve de olmaya çalıştığın noktanın arasında dönüp dolaştırır.

Aitlik dediğimiz kavramı sevgiyle ayırmak pek de mümkün sayılmaz.Bulunduğun konumun mutlak doğruluğu da aslında sevginin bir doygunluğudur.

Basitçe düşünürsek ; bir yeri sevdiğimize odaklanalım -en sevdiğimiz kafe- muhakkak ikinci bir seçenek bizi diğerinin olduğu konumdan uzaklaştıracaktır.

Haydi bir de bu arzulamayı birine taşıyalım . İşte burası diyorsun , buraya aitim ve de huzurluyum. Ama yıkık gemiden kaçan ilk sen oluyorsun. Üstelik gemiyi onarmadan çekip gidiyorsun.

İşte senin ait olduğunu hissettiğin yerler kimi zaman hayal gücünün bir parçası olarak meydana çıkıyor.

Bu zamanlarda ben kayboluşumu izliyorum. Genelde bir yerlere ait olmaktansa bir yerlerden kaçmak benim çözümüm oluyor.

Ucuz roman

Hayatın bir köşesinde farklı kimliklerle ilerleyip dururuz.Karakter ,kişilik ve tabularımız için bir yön belirleriz.Doğru olarak kabul ettiğimiz kararları kişileri hayatımıza katarız . Fakat bunları yaparken kendi kayboluşumuzu göz ardı ederiz.

Biri olmak iyiyi bulmak için girdiğimiz bu savaştan kimi zaman yenik çıkarız.Oluşturduğumuz tabuların , kalıpların içerisine kendimizi sıkıştırmaya çalışırız.

Düzene ayak uydurmaya çalışırken aslında sürekli kendimizden ödün veririz .Ben kimim ? Nerede olmalıyım ? Bunların hepsini sorgularken aslında mutlak niceliklerin içinde olmayı isteriz.

Bir kadın bir adam bir çocuk nasıl olmalıdır ? Toplumsal kategorize yaşamaya düzen deriz.

Kendimizi bir kalıba sokuşturmadan oturup biraz düşünelim .. İstediğimiz ucuz bir roman mı ona karar verelim . Üstelik bu romandaki ucuzluk kavramını da sorgulayalım .